Kişisel ve toplumsal gelişime etken her girişimin yanında olmanın gerekliliğini hepimiz akıl edebiliyoruz. Bu bağlamda; yararı zararından fazla olan her değer teşkil eden olguyu da benimsememiz gerektiğini öngörebiliriz…
Bu ara sosyal ağlarda, gündem yapılan ya da yapılmaya çalışılan Nükleer Enerji Santralleri tesisine karşı direnç oluşturulmaya çalışılıyor. Kimisi, angaje olduğu toplulukların gazı ile hücum ederken kimisi de geleceğini ve sonraki kuşakların geleceği hakkında endişe duyuyor…
İhmal sonucu doğacak felaketlerden endişe duyanlara lafım yok da, sırf bu hükumet dönemi icraatı olacak diye veryansın edenler de yok değil…
Ama şunu belirtmek gerekir ki;
1 ton Uranyumun açığa çıkardığı enerjiye karşılık: 3,3 milyon ton kömür, 2,2 trilyon metreküp doğalgaz, 2,1 milyon ton fuel-oil, 13,5 milyon varil ham petrol enerji açığa çıkaran elemanlara ihtiyaç duyulmaktadır…
Bu da, ülkemizde muhtemel rezerv alanları belirlenmiş uranyumun ve de ileride toryumun kullanımının önemini, talep edilen enerjiyi sağlamadaki önemini gözler önüne sermektedir…
Nükleer Enerji Santrallerin; olumlu ve olumsuz yanlarıyla ülkelere ve de bölgelere dağılımını hep birlikte inceleyeceğiz…
Bir Orman Mühendisi olarak, yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi ile donatılmış ülke hayali kurulduğu düşü daha cazip gelse de, kısa zamanda daha fazla enerji ile mevcut kaynakların (uranyum, toryum) aktif kullanımı ve de ülkemiz çıkarları açısından nükleer santrallerin gerekliliğini göz ardı edemeyeceğimiz aşikardır…
Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) güncel verilerine göre: Dünya üzerinde 30 ülkede nükleer santral bulunmakla beraber, nükleer reaktör sayısı da 449 adet olarak karşımıza çıkıyor.
Nükleer reaktör sayısı; Amerika’nın 99, Fransa’nın 58, Japonya’nın 42, Çin’in 37, Rusya’nın 35, Güney Kore’nin 25, Hindistan’ın 22, Kanada’nın 19, Ukrayna’nın 15, İngiltere’nin 15, İsviçre’nin 10, Almanya’nın 8, Belçika ve İspanya’nın 7şer, Çekya’nın 6, İsviçre’nin 5, Finlandiya-Macaristan-Pakistan ve Slovakya’nın 4er, Arjantin’in 3, Birezilya-Bulgaristan-Romanya-Meksika ve Güney Afrika’nın 2şer, Ermenistan-İran-Slovenya ve Hollanda’nın 1er tane olarak ülke sınırları içerisinde üretim yapmaktadır.
Görüldüğü gibi, ülkemizi çevreleyen birçok ülkede nükleer tesis varlık gösterirken, ülkemiz Türkiye’nin henüz üretim yapan bir tek reaktörü dahi bulunmamaktadır…
Geçmişte, 1970li yıllarda gündeme alınan nükleer santral kurulum hayalleri, ekonomik ve politik nedenlerden dolayı askıya alınmış ve bugünlerde projelendirilip hayata geçirilme aşamasına gelinmiştir…
Bölgede güç olmak için kolları sıvayan Türkiye, yakaladığı siyasi iktidarı da etkin kullanarak enerjide dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak ve ihraç eder pozisyona geçmek için;
Mersin ilimizde, 4 üniteden oluşan 4800 MW gücünde, 60 yıl idare süresi olan, yatırım değeri yaklaşık 72 milyar liralık Akkuyu Nükleer Enerji Santral Projesi ile…
Sinop ilimizde de, 4 üniteden oluşan 4480 MW gücünde, 60 yıl idare süreli, yatırım değeri yine yaklaşık 72 milyar lira olan Sinop Nükleer Santral Projesini hayata geçirmek için kolları sıvadı…
Ülkemizin, yıllık yaklaşık enerji ihtiyacı 270 milyar KW gücüne yanaşmıştır. Eğer, Mersin ve Sinop’ta projelendirilen nükleer santraller tamamlanmış olsaydı, sadece iki santral 69 milyar KW gücünde enerjiyi sağlamış olacaktı ve bu da enerji talebinin %25ini karşıladığını göstermektedir…
Görüldüğü gibi, ilk etapta düşülen iki santral de, yıllık 35 (Akkuyu) ve 34 (Sinop) milyar KW enerji üretmelerine rağmen ülkemiz ihtiyacını karşılayamayacak potansiyelde olacak ve artarak yeni projelerin gündeme getirilmesi gerektiğini düşünmekteyim…
*** *** ***
Olası olumsuzluklardan endişe duyanlara hatırlatmalıyım ki; geçmişte dünyayı felakete sürükleyen ve ülkemizde bolca ifade edilen nükleer santral kazasının sebebi:
1986 yılında Ukrayna’da meydana gelen Çernobil faciasında, operatörlerin güvenlik mevzuatına uymayarak deneye kalkışması ve reaktörleri çevrelemesi gereken beton koruyucu kabuğun tesis edilmemesidir…
Dünya üzerinde, 499 adet reaktör olmasına rağmen sadece dört adet reaktör kazası meydana gelmiştir. 1957 İskoçya, 1979 Amerika, 1986 Ukrayna ve 2011 Japonya (Doğal afet sonucu) reaktör kazaları/arızaları olarak karşımıza çıkmaktadır…
Güvenliğin üst düzey tutulduğu santral tesislerinin, eğitimli uzmanların görevde olmasıyla endişe duyulacak bir yön olmadığını düşünmekteyim…
Ülkemizin, doğal olarak da bireylerin hem ihtiyaçlarının karşılanması anlamında hem de ulusal çıkarlarımız dahilinde nükleer santrallerin gerekliliğine dikkat çekerek yazıma burada son vermek istiyorum…
Allah’a emanet kalın.