Son dönem Türk tarihi birçok “tekerrürden ve kendi içerisinde hesaplaşmalardan” oluşuyor!
Bu ülkenin 15 Temmuz sürecine gelmesindeki en önemli nirengi noktası 2010 referandumu oldu!
İlginçtir; sağ ve sol seçmenden oy almak amaçlı “12 Eylül darbesi ve darbecileri ile hesaplaşacağız” denilerek, ortaya karışık “çok sorulu, tek cevaplı” bir referandum yaşamıştık.
Referandumun bu manada tarihi de tesadüf değildi;
12 Eylül 2010..
Yani 12 Eylül 1980 askeri darbesinden tam 30 yıl sonra!..
Sonuçta darbe ile hesaplaşıldı mı?
HAYIR!
***
Önümüzde yine çok sorulu ve tek cevaplı bir referandum var.
Dün medyada satır aralarında yer alan ve “referandumun 9 Nisan’da yapılması için mutabakata varıldı” şeklinde servis edilen habere göre paketin onayı ve AYM süreçlerinden çıkacak sonuç net ki tarih 9 Nisan 2017 olarak belirlenmiş…
Peki, 9 Nisan’ın önemi veya mesajı ne olabilir?
***
23 Nisan 1920’de kurulan TBMM, 3 yıl boyunca yönetim şekli belli olmadan çalışmalarına devam etti.
Nihayetinde yönetim şeklinin Cumhuriyet olmasına karar verildikten sonra 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi.
1924 Anayasası, 20 Nisan 1924’te yürürlüğe girdi!
Yıllar içerisinde birçok düzenleme ve eklemeler yapıldı.
9 Nisan 1928’de, İsmet İnönü ve 120 vekilin verdiği kanun teklifi ile 1924 Anayasası’nın “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır, Resmi Dili Türkçe’dir, Makamı Ankara şehridir” şeklindeki 2’nci maddesi değiştirildi. Kabul edilen teklifle maddeden “İslam dini” ifadesi çıkarıldı.
Yapılan bu değişiklik 264 üyenin oy birliği ile kabul edildi ve bu değişiklikler ertesi gün Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Bu nedenle 10 Nisan tarihi “Laiklik Günü” olarak da adlandırıldı.
***
Hal böyle olunca; 12 Eylül darbesi ile aynı tarihe denk getirilen bir tarihte referandumda hesaplaşılan bir yapıda 9 Nisan tarihi ile de “Laiklik ile mi hesaplaşılıyor?” sorusu akla geliyor.
Böyle düşünmek istemiyorum!
Nihayetinde bu bir rejim oylaması!
Ne, laik, anti-laik,
Ne de, sağ- sol oylaması!
Kim işi kısır çekişmelere, kuru kuruya siyasete alet edip, rejimi değil de kişileri veya siyasi cepheleri oylatırsa ülkenin geleceği adına endişe verici durumlar oluşturur.
***
Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi Atatürk’ü yeni nesillere anlatamamak veya Atatürk’ü yeni nesillere kendi işine geldiği gibi tanıtmak!
Bu ülke her geçen gün Gazi Mustafa Kemal’in değerini ve özünde söylemek istediklerini çok daha iyi anlıyor ve anlayacak!
ATA’yı bize yıllarca yanlış anlatanlar, kısır siyasetlerine alet edip “Kendilerine göre bir Kemal Atatürk” algısı yaratanlar utansın.
Bakın Atatürk, laiklik konusunda ne diyor;
“Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir.
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz.”
Atatürk dinsiz değildi ama endişeleri vardı!
Atatürk tüm dünyanın örnek aldığı bir lider oldu ama maalesef biz ATA’yı yeterince anlamadık ve birçok zaman kısır çekişmelere alet ettik.
Son olarak;
1920’de kurulan mecliste 1923 yılında yönetim şekli belirlendi.
Atatürk isteseydi bu ülkeye başkanda, padişah da, kral da olur tek adamlığı da getirebilirdi ama yapmadı.
Ha! Kendinden sonra gelenler bunu yaptığı veya yapmaya çalıştığı için ATA’yı mı suçlamak gerek!
Elbette ki HAYIR!
Atatürk, Cumhuriyeti kendi adına değil, gelecek nesiller ve ebedi bir Türkiye Cumhuriyeti adına getirdi ve demokrasiyi kültür olarak yerleştirmeye çalıştı.
Kalın sağlıcakla!..
Hüseyin KURT