Evin kapısı vurulduğunda yaşlı kadın güçsüz bacaklarıyla hole doğru ilerledi. Gelenler, oğlunun asker arkadaşlarıydı. Her ikisi de elini öptükten sonra uzun boylu olanı:
– Pek fazla vaktimiz yok anacığım, dedi. Sadece uğrayıp hayır duanı almak istedik. Kadın, büyük bir telaşla:
– Olmaz öyle şey, diye atıldı. Bir şeyler yedirmeden sizi bırakır mıyım hiç? Yaşlı kadın bu sözleri, beyinin ve oğlunun sağlığındaki günlerin vermiş olduğu alışkanlıkla bir çırpıda söylemiş, fakat işin nereye varacağını düşünememişti. Diğer asker, saatine baktıktan sonra:
– Peki anacığım, diye karşılık verdi. Karnımız tok ama yine de ikişer yumurta kırarsan yeriz. Esasında delikanlı, kadına bir zahmet vermemek için böyle söylemiş ve bahçede de tavukları gördüğünden, işi en basit şekliyle geçiştirmek istemişti. Onların son günlerde sadece iki yumurta yaptığını ve evde de başka bir şey bulunmadığını nerden bilecekti?
Yaşlı kadın, mutfağa doğru yönelirken, şimdi yan odada oturan gençlerle birlikte askerlik yaptığı sırada, vatan hainleri tarafından şehid edilen yavrusunu düşünüyordu. O da arkadaşları gibi, sahanda yapılan yumurtayı ne kadar çok severdi. Kadın, titrek elleriyle yumurtaları kırmaya çalışırken, ister istemez üzülüyor ve misafirlerine, fakirliğini hissettirmemenin çarelerini arıyordu. İyi ama çocuklar ikişer yumurta dedikleri halde, tabaklarında sadece birer yumurta gördüklerinde ne olacaktı ? Yaşlı kadın, daha fazla bir şey düşünemedi. Ve acizliğinin verdiği tevekkülle, yumurtaları alıp kırdığında, nur yüzü sevinç göz yaşlarıyla ıslandı. Her iki yumurta da, çift sarılı çıkmıştı…